Kamu Alimlarinda Enerji Verimliliği Vizyonu Üzerine

Devletin varlık gerekçelerinden birisi de egemenliği altında yaşayan insanların, yaşamsal faaliyetlerinden kaynaklı ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Bu ihtiyaçların karşılanmasını sağlamak üzere, devletin kurduğu hiyerarşik yapı içerisinde bulunan bütün kurum ve kuruluşlar, kendilerine verilen görevlerini yerine getirebilmek için kaynak temin etmek ve bunları halkın ihtiyaçları doğrultusunda kullanmak durumundadırlar. Ancak bu kurum ve kuruluşlar mevcut kıt kaynaklarla maksimum faydayı sağlayacak şekilde hareket etmek zorundadırlar.

Kamu alımları,  devlet tarafından idari görevleri yerine getirmek ve halka hizmet sunmak için gerek duyulan yapım işleri ile mal ve hizmetlerin satın alınması suretiyle kaynakların kullanılması olarak tanımlanmakta ve devletin işleyişini aksamadan yerine getirmesini ve vatandaşlarına hizmet sunumuna yönelik tüm ihtiyaçların karşılanmasını kapsayan iktisadi faaliyetler olarak geniş bir alana hitap etmektedir. Bu iktisadi faaliyetlerin geniş bir kısmını, ihale mevzuatında yazılı usul ve şartlarla disipline edilmiş hukuki bir süreç olan ihale ile alım yöntemi oluşturmaktadır.

4734 sayılı Kamu İhale Kanununun; temel ilkeleri arasında idarelerin, ihalelerde ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumlu oldukları hususu hüküm altına alınmıştır. Ancak bu noktada idareler tarafından, “kaynak” ifadesinin sadece parasal tutar olarak yorumlanması,  bu sorumluluk çerçevesinde hareket etmek zorunda olan idareler tarafından, en avantajlı teklif seçimi yapılırken, daha çok parasal tutarın ağırlıklı kriter olarak belirlenmesine sebep olmuştur. Oluşan bu yapı, avantajlı teklifin belirlenmesinde idarenin yöntem olarak fiyatı tek kriter olarak belirlemeye, isteklileri ise asgari tutarda teklif sunmaya yönlendirmektedir.

Her ne kadar bu yaklaşım,  sınırlı parasal kaynakların kullanılması konusunda isabetli gibi görünse de, daha düşük teklif sunma dürtüsüyle hareket eden isteklilerin, daha düşük nitelikli ürünleri tercih etmek suretiyle asgari şartlarda ihtiyacın karşılanması yolunu tercih ettikleri ve bununda en genel anlamda kalite ve işletme maliyeti yönünden verimliliği düşürdüğü zaman içerisinde gözlemlenmiştir. Bu durum aslında en az maliyetli teklifin,  düşük tutarlı fiyat teklifi olmadığı hususunda farkındalığa yol açmıştır.

Bu farkındalığın bir sonucu olarak başta Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri olmak üzere, kamu alımları sistemlerinde, ekonomik açıdan en avantajlı teklif, hem yaşam döngüsü maliyeti gibi maliyet etkinliği odaklı bir yaklaşım kullanılarak fiyat veya maliyet unsurları esas alınmak, hem de sözleşme konusuyla bağlantılı olarak sürdürülebilirlik temelinde belirlenen kriterlerin esas alındığı etkinlik ve verimlilik odaklı yaklaşımlar dikkate alınmak suretiyle belirlenmektedir.

Yaşam döngü maliyeti gibi maliyet etkinliğini esas alan bu yaklaşımın odaklandığı şüphesiz en önemli bileşenler arasında da, endüstri, ticaret gibi ekonomik faaliyetlerin yanı sıra kişisel konfor, toplumsal refah ve hareketlilik gibi sosyal faaliyetlerin temel girdisi niteliğinde olan enerji kaynağı yer almaktadır. Enerji, bir sistemin hareket edebilmesi veya iş yapabilmesi için gerekli olan yegâne kaynaktır. Bu kaynak, her dönem şekil ve nitelik değiştirse de insanoğlunun varoluşundan bu yana toplumsal hayatın akışını şekillendirmektedir.

Günümüz dünyasında var olan, her kaynak gibi enerji de sonsuz ve sınırsız değildir. Yukarıda sayılan fonksiyonlarının bir sonucu olarak son yüzyılda enerji, en üst ölçekte ülkeler açısından diplomatik bir araç haline gelmiş, ülkeler arası güç dengelerinin belirlenmesinde belirgin bir rol üstlenmiştir. Dahası ülkeler ulusal ve uluslararası düzeyde politikalarını belirlerken ağırlıklı olarak enerji odaklı bir yaklaşımı benimsemektedirler.

Devletler açısından bölgesel veya küresel konularda söz sahibi olunması ve bu gücün devamlılığının sağlanması, enerji bağımsızlığı ile ilgilidir. Özellikle günümüzde yaygın kullanımı olan petrol ve doğal gaz gibi stratejik enerji kaynakları bakımından zengin ve ihracatçı konumda olan devletler, bu varlıklarını siyasi ve ekonomik yönden güç unsuru olarak kullanmaktadırlar.

Diğer taraftan enerji kaynağının üretimi ve tüketiminden kaynaklı çevresel sorunlar, her geçen gün daha belirgin hale gelmekte, artan sera gazı emisyonları sebebiyle ivme kazanan küresel iklim değişikliği, yıkıcı yönüyle doğaya ve barındırdığı ekosistemlere büyük zarar vermektedir.

Küresel iklim değişikliğiyle birlikte gelecekte yaşanılacağı düşünülen birçok aşırı doğa olayının hâlihazırda dünya çapında gözlemleniyor olması, iklim değişikliğinin güncel bir sorun olarak, küresel boyutta ele alınması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Buna göre, doğal kaynakların, çevre ile uyumlu ve dengeli bir şekilde yönetilmesi ve gelecek nesiller için devamlılıklarının sağlanması, bu alanda oluşturulacak politikalara temel teşkil etmektedir.  Bu noktada, enerji arzının artırılmasından çok enerjinin verimli kullanılmasının sağlanması ve fosil yakıtlar yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarının tercih edilmesi, çözüm yöntemleri olarak ön plana çıkmaktadır.

Tüm bu hususlar ışığında,  enerji kaynağının temini,  ister üretim yoluyla olsun, ister satın alma yoluyla olsun, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarıyla, ulusal ve uluslararası birçok alanı ilgilendiren meşakkatli bir konu haline gelmiştir. Kısacası, artan nüfusun ihtiyaçlarının aynı ölçüde artan üretim ile karşılanma çabası, arz güvenliğinin sağlanması,  çevresel baskılar ve uluslararası siyasette oynadığı stratejik rolü, enerji kaynağının kullanımında,  verimliliği temel alan yaklaşımların politika haline getirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Dolayısıyla,  kamu alımları alanında da, sürdürülebilirlik esaslı bir bakış açısı ile enerjinin verimli kullanılmasına dönük tedbirlerin alınması ve bu alanda verimliliği temel alan yaklaşımların politika haline getirilmesi, toplumlar açısından her zamankinden daha önemli bir hal almıştır.

Bu çerçevede, sürdürülebilir yaşam tarzı konusunda, yeterli farkındalık ve bilincin sağlanabilmesi ve konunun toplumun her kademesinde özümsenerek, yaşam tarzı haline gelmesi, öncelikle aşılması gereken toplumsal eşik olarak karşımıza çıkmaktadır.  Bu eşiğin aşılması, doğru atılacak adımlarla yalnızca zaman meselesi olup, toplumun her kesimine ulaşacak şekilde,  eğitim faaliyetlerine ağırlık verilmesi,  yazılı ve görsel medya aracılığı ile konunun sürekli gündemde tutulması ve her kademede tartışılmasının sağlanması, idare ve sivil toplum eşgüdümünde, uygulamayı izlemek,  koordine etmek ve yönlendirmekle görevli koordinasyon kurullarının oluşturulması,  başlangıç için atılması gerekli adımlar olarak ön plana çıkmaktadır.

Diğer taraftan, kamu alımları sisteminin en önemli aracı, ihale ile alım yöntemi olduğundan, çevre değerlerinin ve doğal kaynakların, bugün ve gelecek projeksiyonları çerçevesinde, doğa ile uyumlu bir şekilde yönetilerek, ekonomik kalkınmanın sağlanması yönünde belirlenecek bu politikalar, ihale sürecinin, teoride ve pratikte kapsamlı bir şekilde ele alınmasını da gerektirmektedir.

Bu çerçevede,  öncelikle kamu alımları alanında uluslararası düzenlemeler gözden geçirilerek,  en avantajlı teklifin belirlenmesinde, fiyat dışı unsur bileşenleri olarak mevzuatımızda yer alan, işletme ve bakım maliyeti, maliyet etkinliği, verimlilik, kalite ve teknik değer, süre gibi çerçeve niteliğindeki fiyat dışı unsur parametrelerinin, ihtiyacın niteliği de göz önünde bulundurularak, daha detaylı alt bileşenler belirlenmek veya kapsamları genişletilmek suretiyle yeniden tanımlanması ile bunların değerlendirme ve derecelendirme yöntemlerinin formüle edilmesi, idareler açısından fiyat dışı unsurların kullanımını teşvik edici nitelikte olacaktır. Yine alımın özelliği gereği istisna tutulacak kimi alımlar dışında, yalnızca düşük fiyat teklifi esaslı alımların mümkün olduğunca sınırlandırılması da belirlenen bu politik vizyon ile uyumlu bir yaklaşım olacaktır.

Kısacası, dünyada ve ülkemizde verimlilik politikalarının en etkin şekilde vücut bulacağı alanın, kamu kaynağı harcamalarının  içerisinde önemli bir paya sahip olan kamu alımları alanı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, kamu alımları sisteminde ekonomik açıdan en avantajlı teklif belirlenirken, temin fiyatı odaklı değil, sürdürülebilirlik temelli politikaların ağırlığının artırılması, bu çerçevede etkinlik ve verimlilik odaklı yaklaşımların dikkate alınmasını sağlayacak şekilde, mevcut yasal düzenlemelerin kullanımlarının teşvik edilmesi, ayrıca bu düzenlemelerin, sürdürülebilirlik odaklı çağdaş yaklaşımlar göz önünde bulundurularak yeniden ele alınması, bu anlayışın bir kültür olarak toplumun tüm kademelerine yerleşmesi ve bunun artık bir tercih değil, bir zorunluluk olduğunun anlaşılması, ülkemizin toplumsal kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesi açısından büyük önem arz etmektedir.

Sonuç olarak, herhangi bir istisnası olmadan, insanların faydalandıkları tüm kaynakların, doğayla uyumlu çözümler geliştirilmek suretiyle en verimli şekilde yönetilmesi ve bu doğrultuda geliştirilen politikaların, gelecek nesillerin ihtiyaçları da göz önünde bulundurarak, kaynakların devamlılığını sağlayacak şekilde oluşturulması, devletler için artık bir seçenek değil zorunluluk haline gelmiştir. Burada elbette çalışmanın genelinde sık sık vurgusu yapılan özel önemi nedeniyle,  enerji kaynağı ön plana çıkmaktadır.*


Şükrü YILMAZ
Grup Başkanı


*Makalenin daha geniş hali Kamu İhale Dünyası Dergisi’nin Nisan-Mayıs-Haziran 2022 / 26’ncı sayısında yayınlanmıştır.

 

KAYNAKLAR

-4734 sayılı Kamu İhale Kanunu

-https://sustainabledevelopment.un.org/content/documents/5987our-common-future.pdf

-https://www.oecd.org/gov/public-procurement/

-https://ec.europa.eu/growth/single-market/public-procurement/rules-implementation_en

-https://www.ab.gov.tr/5-kamu-alimlari_70.html

-https://ekap.kik.gov.tr/EKAP/Vatandas/KurulKararSorgu.aspx